AYANCIK KAYMAKAMLIĞINDAN 10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ MESAJI
İnsan hakları, tüm insanların doğuştan sahip oldukları, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. İnsan hakları, din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bütün insanlar için geçerli olup; evrenseldir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” kabul edilip, yayınlanmıştır. Bu bildiri, ülkemizde Bakanlar Kurulu Kararı ile 27 Mayıs 1949 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmış olup; 1949 yılından bu yana her yıl 10 Aralık “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır. Bu bildiriyi imzalamak milletimiz için onurlu bir davranıştır. Çünkü bu bildiri insanı onurlandırmayı, mutlu kılmayı, her türlü haksızlığa karşı korumayı amaçlamaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin üçüncü maddesinde: “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.”denilmektedir. “Yaşam hakkı” her insanın sahip olduğu ilk haktır. Yaşam hakkı, diğer tüm hakların korunması için gereklidir. Çünkü yaşama hakkının korunmadığı durumlarda bir başka haktan yararlanmak imkansızdır.
İnsan haklarının kaynağı, insan doğası ve bu doğanın özünde var olan insan onurudur. Tüm insanlar, insan olmanın gereği olarak, bu haklara din, dil, ırk, cinsiyet, toplumsal köken, ulusal aidiyet vb. hiçbir ayırım gözetilmeksizin eşit bir şekilde sahiptirler. Yani, insan hakları evrenseldir; zamandan, mekandan, ekonomiden ve kültürden bağımsız olarak insanın varoluşuyla birlikte vardır. Bir başka açıdan, insan haklarını insan onurundan kaynaklanan siyasi talepler olarak da ifade etmek mümkündür. Çünkü insan hakları bireyin bilhassa devlet karşısında ileri sürdüğü ve ondan ihlal etmemesini istediği haklardır. Buna göre, devletin varlık nedeni, bireyin doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri güvenceye almaktır. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözü tam da bu hakikati vurgulamaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, hiç şüphesiz evrensel bir yaklaşımın neticesidir. Yüzyıllara dayanan insanlık medeniyetinin ve ortak aklının ürünüdür. İnsanlar farklı ırklardan ve kültürlerden gelebilir, farklı değerlere sahip olabilirler. Bunun neticesi olarak ülkeler ve toplumlar elbette birbirinden farklı olacaktır. Bütün farklılıklara rağmen, insanlığın ortak paydası, bireylerin doğuştan sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerdir. Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “İnsan hakları uygar yaşamın temelidir, çağımızın değeridir, güvencesi demokrasidir.” Sahip olduğu farklılıkları zenginlik olarak görüp binlerce yıldır kardeşlik duygularıyla barış içerisinde yaşayan milletimiz, insanların doğuştan sahip olduğu haklarını özgürce kullanmasına; tarihimizin, kültürümüzün ve inancımızın bir gereği olarak yaklaşmaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun, zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı çıkmayı şiar edinmiş bir milletiz. Ülkemizi çok daha güçlü kılacak olan evrensel değerlere sevgi, saygı ve hoşgörü ekseninde sahip çıkmalı ve geleceğe taşıma azim ve kararlılığında olmaya devam etmeliyiz.
“Bir tek kişiye yapılan haksızlık, bütün topluluğa yönelmiş bir tehdittir.” diyen Montesquieu, insan hak ve hürriyetlerinin çiğnenmesinin toplumsal bir infialle sonuçlanacağını öngörür. Her insanın bir gün insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya gelebileceğini unutmamalı ve insan onuruna yakışır bir dünyanın ancak insan haklarının tam korunmasıyla mümkün olacağının bilincinde olmalıyız.
